KENT KONSEYİ BAŞKANI DR. ERİM: “BİZ KÜLTÜREL, SOSYAL VE EKONOMİK AÇIDAN BU ALANLARDA FAALİYET İÇİNDEYİZ” « Manşet Mersin | Mersin Haber Sitesi

SON DAKİKA

KENT KONSEYİ BAŞKANI DR. ERİM: “BİZ KÜLTÜREL, SOSYAL VE EKONOMİK AÇIDAN BU ALANLARDA FAALİYET İÇİNDEYİZ”

Bu haber 03 Aralık 2020 - 15:05 'de eklendi ve 33 kez görüntülendi.

Toros Üniversitesinin yayınlamış olduğu Toros Üni Tv’de Akdeniz Kent Konseyi Başkanı Dr. Mustafa Erim “GÜNDEM” adlı programa konuk oldu.

HABER / İMREN SARI

Programın Moderatörlüğünü yapan Sosyolog ve Siyaset Bilimcisi, Yazar Prof. Dr. Ahmet Özer, Akdeniz Kent Konseyi’nin oluşumunu, amacını ve Mersin’in incisi Akdeniz ilçesi için yapılan projeler hakkında bilgi alışverişinde bulunarak keyifli bir program gerçekleştirdi.

Moderatör Prof. Dr. Özer, şunları sordu;

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Kent konseyi nedir? Nelerden oluşur? İşleyişi nasıldır? Kısaca anlatır mısınız?

Dr. Mustafa Erim: Yerel yönetimler aslında katılımcılının sağladığı yapılardır. Çünkü yerelden seçilen bir yöneticinin, yerel halk tarafından seçimi ile göreve başlıyor.

Ama seçildikten sonra şunu tabi hepimiz biliyoruz. Başkanlar genellikle çok istişareye önem vermeden Türkiye’nin belki yapısından kaynaklanan kararlar alarak şehri yönetmeyi çalışıyorlar. Genel anlamda bizim insanımızın belki de karakteridir veya yerel yönetimlerde bunun tabi dışında davranışları da görmek mümkün.

Kent konseyleri aslında daha önce yerel Gündem 21 dediğimiz dışarıdaki yapıların belediye yönetimine, yerel yönetimlere katılımını sağlayan bir yapının üzerine daha sonra inşa edilmiş, 2006 yılında da bakanlar kurulu kararıyla belediyelerin kurmakla zorunlu oldukları bir yapı haline gelmiştir. Yani bununla ilgili çıkarılan bakanlar kurulu kararı her ilçe Belediyesi’nin Büyükşehir ya da kent belediyelerinin mutlaka Kent Konseyi kurmalarını gerekli kılıyor.

Prof. Dr. Ahmet Özer, o halde şöyle bir parantez açalım;

‘Birleşmiş Milletler uhdesinde iki tane önemli toplantı yapılıyor. Bunlardan biri habitat, diğeri de Gündem 21.

Habitat yerleşme ile ilgili bir olaydır. Habitten geliyor. Gündem 21 ise 21. Yüzyılın gündeminin çevre olacağı ile ilgili. Habitat birincisi 1976’da Kanada’nın vancouver kentinde gerçekleştirildi. ikincisi ise 1996’da İstanbul’a geldi. O sıralarda Habitat’ta ben aynı zamanda Türkiye delegesi olarak görev yapmıştım. DAP Belediyeler Birliği  Genel Sekreteriydim. Bu toplantılar, 20 yılda bir tekrarlanan toplantı biçimidir.

Gündem 21’lerin birincisi 1972’de Stockholm’de yapıldı. İkincisi de 1992 yılında Rio’da yapıldı. Habitat’ın üçüncüsü de 2016 yılında ekvatorda yapıldı. 2005-2006’da ise Amerika Newyork’da Habitatların eylem planları görüşülecekti.

Habitat toplantısının birincisinde şöyle bir karar alındı;

“Bu dünyada insanlar var. İnsanlar yerleşkelerde kentlerde yaşıyorlar. Kentlerinde ve insanların da sorumlusu devletlerdir, hükümetlerdir.”

20 yıl geçti aradan İstanbul’a geldiklerin de ise bu fikrin yanlış olduğu anlaşıldı.

Ve dediler ki;

“Sadece hükümetler ve devletler bu işin altından çıkamaz. Buna iki tane aktör daha katılması lazım. Birisi sivil toplum diğeri de yerel yönetimler. Peki bunları nasıl katacağız işin içine? İşte o aynı zamanda Gündem 21 ile de birlikte devam eden koordineli bir toplantıydı. 

Gündem 21’de de meseĺa şöyle bir çelişki çıktı.

1972’de toplanan hükümet ve devlet başkanları dediler ki;

“Biz dünyayı kirlettik. Gelişmiş ülkeler kuzey ülkeleri.. yoksullara dediler ki kardeşim bizim yaptığımızı siz yapmayın.”

1992’ye geldiğinde de yoksul ülkeler Rio’da ona itiraz etti

“Siz dünyayı kirlettiniz şimdi onun ceremesini bizim çekmemizi istiyorsunuz. Böyle bir şeyde biz yokuz. Kirleten öder. O zaman madem dev fabrikalar kurdunuz. Filtre takmadınız. Şimdi bizim kuracağımız ufak fabrikalara filtre zorunlu getiriyorsunuz o zaman parasını siz verin, çevreyi birlikte koruyalım. Dolayısıyla 3 tane kavram çıktı ortaya.

1. Sürdürülebilirlik

2. Hakçalık ve

3. Yaşanabilirlik…

Bu üçü aynı zamanda çevre ile uyumlu hale getirildi ve denildi ki;

“O zaman bizim bunu hayata geçirebilmemiz için yerel aktörleri işin içine sokmamız lazım. Çünkü bir sorun bir yerde yaşanıyor. O sorunu ancak orada yaşayan insanlar tarafından çözebiliriz.”

“Öyle de böyle de diyoruz” olmuyor.

O zaman bunu hükümetleri sorunlu kılalım, yasalarına koyalım ve bu vesileyle bir sivil toplum kuruluşu olarak kent konseyleri ortaya çıktı.

Ama malesef az önce sizin de dediğiniz gibi bizde ki başkanlar başkan olmadan, hükümetler hükümet olmadan önce hepsi Adem’i Merkeziyetçi.

Ama geldikten sonra kati Bürokratik merkeziyetçi oluyorlar.

” Hepsini ben yapacağım, hepsini ben çözeceğim. Hatta Kent konseylerinin başkanları bile kendileri oluyordu.”

Dr. Mustafa Erim sözlerine şöyle devam ederek, Kent konseyleri özellikle yasanın belirlediği çerçevede bir ilçedeki bütün sivil toplum kuruluşlardan ve siyasi parti temsilcilerinin de katıldığı genel kurul üyesi olduğu ve daha sonra içine bir yürütmenin belirlediği bir yapıdır.

Bu aslında şehre şunu sağlıyor. Yerel yöneticilere de çok büyük faydalar sağlıyor. O da şu; siz bir kararı alırken, şehire onu anlatmak yerine kent konseylerinde bunun tartışılmasını tartışıldıktan sonra  bununla ilgili problemlerin kent konseyi ile konuşulduktan sonra şehre sunulmasını sağlamış oluyorsunuz.

Ama dediğiniz gibi nedense Türkiye’de Kent Konseyi gibi yapıların özellikle kurulduktan sonraki ilk 10 yıl içinde (tabi bu durum şimdi bira daha oturdu) genellikle belediye başkanları kent konseylerinin kendine itiraz edeceğini, problem oluşturabileceğini düşünerek tamamen belirleme anlayaşı içine girdiler.

Ve şunda da az önce sizin dediğiniz gibi şahit oldum hocam. Kent Konseyi görevini yüklenen Belediye Başkanlığı var. Yani bu da tabii çok daha bir garip çelişki. Akdeniz Kent Konseyi oluşurken bununla ilgili bana tabi Akdeniz Belediye Başkanı Mustafa Gültak’dan teklif geldi. Ama sonuçta biz bunu herkesin içinde Akdeniz’de ve Mersin’deki Akdeniz’de şubesi olmayan odalar dahil her birinden üniversiteler dahil temsilci isteyerek bir seçimle gerçekleştirdik.  Ve orada da şöyle bir ifade kullandım. Akdeniz Kent Konseyi kağıt üzerinde kurulan bir kent konseyi olmayacak. Mutlaka şehre dokunan, şehirde bu yapıyı belediye ile bütünleştirmeye çalışan bir yapı olması lazım. Bununla ilgili çalışmaları konuşacağız elbette. Ama Mart ayından itibaren başlayan salgın bu çalışmadan daha geniş tabana yayılmasını engelledi.

Prof. Dr. Ahmet Özer: Kent konseylerini, sivil toplum kuruluşu olarak değerlendirenler de var. Bizim ülkemiz de sivil toplum kuruluşları çok yanlış değerlendiriyor. Yani nedir? Ne değildir? Ama en uygun olanlardan birisi de kent konseyleri olabilir.

Yani nedir sivil toplum kuruluşu?

Gönüllüklü esasına göre kurulan, herhangi bir menfaat gütmeyen kamu ortak yararı ile ilgili iş yapan giriş ve çıkışı kolay olan kurumlardır.

Şimdi bu nerden kaynaklandı?

1200’lü yıllarda Fransa’da yavaş yavaş bu demokratik adımlar  Rönesans, Antik Yunan vs. alınarak.

Biliyorsunuz orada site devletleri var. Böyle doğrudan demokrasi ama o günün koşullarında. Yani şimdi temsili oluyor demokrasi temsili olunca seçilenler karar veriyor, seçilenlere baktığımız zaman meclislerde diyelim ki toplumda %50 kadın varsa, orada %5 kadın var.

% 20 işçi varsa orada hiç işçi yok. Yüzde bilmem kaç köylü varsa, orada köylü yok. Daha çok seçkinler var orada…

Öyle olunca o zaman üretici, köylü, çevreci, işçi, aşcı dışarıda kalıyor. Biz bunu gidermenin bir yolunu arayalım. Nedir gidermenin yolu?

Bu demokraside bir delik açtı. Bunu kapatabilmek için onlar da kendi aralarında örgütlensinler. Onlarla ilgili bir karar alındığında baskı kursunlar, haklarını istesinler.

Örneğin; İşçilerin işte maaşları gündeme geldiğinde sendikalar, ya da buğday fiyatları gündeme geldiğinde çiftçiler;

Ya da bir vadiye, buraya baraj mı yapalım yoksa bir park mı yapalım dediğimizde çevreciler..

Bunlar orada karar mekanizmasında olmadığı için toplumun çeşitli dinamikleri orada hak ve görev sahibi olsunlar.

Bunun işte muadili kentlerde..

Yani diyelim ki herkes belediye meclis üyesi değildir. Herkes Belediye Başkanlığını tanımıyor olabilir. Herkes orada memur, amir de değildir.

Akdeniz’in gece nüfusu 300.000 bin kişiyken, gündüz nüfusu 1.000.000 milyara yaklaşıyor.

Dolayısıyla o zaman; diyelim ki çay, çilek, şevket Sümer mahallesine bir şey yapılacaksa?

Buraya park mı yapılsın? Sağlık ocağı mı yapılsın? Yol mu geçsin, Yoksa biz burada bir okul mu yapalım? gündeme geldiğinde proje demokrasi çerçevesi içerisinde oradaki birim, bunu başkana iletmelidir.

Bunu muhtar iletebilir.  Ne kadar etkili olabilir?

Bunu kişi gidip iletebilir. Ne kadar etkili olabilir?

Eğer Kent Konseyi vasıtasıyla olursa, daha etkili olur.

Bu aslında o Başkan için de iyi bir şeydir. Onun eli, kolu, yüzü gözü olur, bir öneride bulunur. Danışma, dayanışma mekanizması yapar.  Kentin ortak aklını belediyenin menfaatleri, kentin menfaatleri için kullanır.

Ama dediğiniz gibi böyle bakılmıyor.

Birçok insan “ya bunlar bana muhalif olabilirler. Gelecekte bana karşı yeni adayı çıkarabilirler ya da beni eleştirebilirler. Hatalarımı konuşabililer”

Bunun da nedeni şu; bizde şeffaflık yok. Demokraside en önemli unsurdur. İkincisi denetlenebilirlik yok. Demokratik Devleti, Bürokratik devletten ayıran en temel şey denetlenebilirliktir.

Denetlenebilirlik içinde o makamında kendini denetlenebilir hale getirilmesi gerekir.

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Peki bu düşünceler doğrultusunda sizin söylecekleriniz nelerdir?

Dr. Mustafa Erim: Şimdi doğrusu hocam biz bu sorunların hiçbirini Akdeniz’de yaşamıyoruz.

Yani Akdeniz Kent Konseyi bağımsız çalışan, bağımsız kararlar alan ve bu kararları belediyeye sürekli şifahi değil, yazıyla belgeli olarak sunan bir anlayışa sahip olup bizden sonrakilere de yaptıklarımızı yazılı, belgeli şekilde sunan bir yapıya sahip olmasını istedik.

Bununla ilgili bir küçük örnek vereyim;

Geçmişte hepimizin bildiği Çankaya İlkokulu hemen Tevfik Sırrı Gür Lisesi’nin batısında yer alan tarihi niteliği olan bir eski okul. Mersin’in belki eğitim açısından hafızası nitetliğinde bir okul. Biz kent konseyine geldikten sonra şunu gördük. Çankaya İlkokulu ticari bir alan olarak işaretlenmiş. Bununla ilgili belediyeye bir yazı yazıp, bunun mutlaka kültürel ve sosyal alan  olarak işaretlenmesi ile ilgili girişimi biz başlattık.

Şehir de bu çok tartışıldı.

Vakıfların, özellikle ticari alan olarak istemesinin bir nedeni kiraya verebilir olmasını sağlamak içindi.

Ama bunu gündeme getiren ve bununlada ilgili en son alınan kararda buranın kültürel ve sosyal alan olarak işaretlenmesi bir müze ya da bununla ilgili sosyal açıdan belki bir kreş olabilir? Bunun dışında kullanılmaması ile ilgili kararın almasını niz sağladık. Özellikle Akdeniz bizim için şu özelliği taşıyor. AKDENİZ Mersin’in kuruluşunun kuruluş serüveni’nin yaşandığı yerleşmesidir. Dolayısıyla bugün Mersin dışındaki diğer ilçeler elbette Mersin’in ilçeleri ve Mersin’i temsil ediyor ama bu ilçelerden Akdeniz’i çıkardığımız zaman Mersin diye bir kenti olmayacağını kabul etmek lazım.

Çünkü Mersin Türkiye’deki bütün kentlerin dışında Osmanlı yıkılırken kurulan bir kenttir. yani 1838 Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği, Osmanlı’nın artık bir çıkış yolu aradığı bir dönemken Mersin 1836 yılında elimizdeki veriler doğrultusunda bir köy bile olmadığı ve 1836 yılında ise idari stadı olarak bir köye dönüştürüldüğünü biliyoruz. 1864 yılında Mersin teşkili vilayet nizamnamesi de bir kaza olarak yer alıyor. 1881 yılında ise vilayet oluyor.

-Prof. Dr. Ahmet Özer: Sosyolojik olarak kentleşmeyi demokratik, ekonomik ve sosya kültürel değişme olarak izah ederiz. Buna kamu yöneticileri idari değişmeyi, mimarlar fiziki değişmeyi  de eklerler. Ama bu üçünün altında da var.  Mersin’e baktığımızda da bu üç değişmenin de çarpık olduğunu görüyoruz. Bu çarpıklığın en geliştiği yerlerin başında da Akdeniz geliyor.  Çünkü Akdeniz dediğiniz gibi kentin kaynağı ve hem de onun etrafında gelişiyor.

Bu bağlamda kent konseyi neler yapıyor? İstihdam sağlanması açısından projeleriniz var mı?

Dr. Mustafa Erim:  Biz kültürel, sosyal ve ekonomik açıdan bu alanlarda faaliyet  içindeyiz. Özellikle elbette istihdam bu anlamda çok önemli. Ve işin temeli. Ama bu bir süreç istiyor tabi.

Son 10 yıldır kadın istihdamı ile ilgili o kadar küçük kücük projeler var ki.

Belki her birisi bu işin içine katılıyor. Fakat bir müddet sonra o proje bittikten sonra tekrar evine dönüyor.  Özellikle Akdeniz’de şunu gördük. Mesela bir sürü kurslar var. Bu kursları bitiren insanlar ahşapla ilgili bir takım işleri ögrenmiş. Dikiş ile ilgili bir takım faaliyetlerin içinde olup öğrenmiş insanlar var. Ama insanlar kurs bittikten sonra bunları sergileyeceği, pazarlayacağı, üreteceği bir alan olmadığı için tekrar eski mekanlarına dönüyorlar.

Bunun ile ilgili şöyle bir çalışma başlattık.

Ama tabi buda bir süreç. Düşündük ki bütün bu ürünleri kentliye sunalım. Kentli bunu görsün. Belki de evlere biraz daha sıcak para girmesini sağlarız. Yoksa belirtmek isterim ki kesin çözüm falan değil.

Biz daha çok Mersin ekonomisinin ana omurgasını oluşturan Akdeniz’de Akdeniz yaşıyananın bu ekonomik paydan daha fazla alması için bir takım çalışmalar ve projeler üzerine çalışıyoruz.

“Liman burada,  hal burada, serbest bölge burada… Bütün bunlar burada ama Akdeniz diğer ilçelerden çok daha sıkıntılı..”

Gezdiğimiz yerlerde şunu görüyoruz.

Örneğin; Şu anda biz yenişehirdeyiz. Hangi sitenin kapısını açıp girerseniz bir çocuk oyun alanı görüyoruz. Her site de… Akdeniz’de bunun olmadığı mahalleler var. Yani düşünün yüzlerce evin olmadığı mahalleler var. Dolayısıyla bunlar hem çocukların, hem gençlerin, hem ailelerin küçük de olsa eksiklik duyduğu ve kendisini kentte bütünleştiremediği hususlardır.

Bununla ilgili çalışmalar ve projelerimiz hızla belediyeye iletiliyor. Belediye de bu projelerimizi yerine getiriyor.

Mesela kültürel projelerimizden biraz bahsedeyim.

“Akdeniz’de Kütüphanesiz Okul Kalmasın” diye bir projemiz var. Bu arada dip not eklemek istiyoeum. Bu projeye bizim yakın arkadaşlarımızdan bile itirazlar geldi.

“Artık her şeyi internette bulabilirsiniz” diye..

İnternet bilgiye ulaşmada önemli ama kesin bilgiyi doğrulamada ve bir konuda bilgi sahibi olmanız için tek başına da yeterli değil.

Prof. Dr. Ahmet Özer: “İNTERNET YARATICILIĞI ÖLDÜRÜYOR”

Bir de şöyle bir tehlikesi de var. Son 50 yılda bakıyoruz ki bir Yaşar Kemal gelmedi, bir Nazım Hikmet… Ahmet Arif gibi şairler çıkmadı. Sebebi şu; İnternet yüzeysel bilgi veriyor.  Herşey orada olduğu için araştırmayı bir tarafa koyuyor. Araştırma ruhu yok olduğunda yaratıcılığı öldürüyor. Yaratıcılık öyle bir şey ki eğer siz ona ulaşıp ortaya çıkarma olanaklarını verirseniz çıkar.

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Biraz da engelli meclisinden bahseder misiniz?

Dr. Mustafa Erim: Çok iyi çalışan bir engelli meclisimiz var. Mersin’deki bütün engelli meclis derneklerinin hepsini Akdeniz’de olsun olmasın hepsini bir araya topladık. Engelli meclislerinin hepsinin her birisi ayrı ayrı projelerle bir yerlere ulaşıyor. Ortak proje hazırlayıp, ortak çalışmala yapmayı sağladık.

Örneğin; Körlerle ilgili bir projemiz var. Körleri yaşatma derneği yani diğer adıyla görme engelliler… Görme engelliler ile ilgili baskı makinesi projemiz var.

İş-Kur vasıtasıyla alınan baskı makineleri Akdeniz Kent Konseyi’nin bir proje çalışmasıdır. Ve görme engelliler ilgili bu proje de Türkiye’de sekiz yerde var.  Dokuzuncusunu Mersin’de bu anlamda dernek olarak başlattık.

Bu projeyi pandemiden önce engelli meclislerinin tamamını toplayıp belediye Başkanımız Mustafa Gültak beyle görüştüğümüzde bununla ilgili çalışma başlattı.

Engelli meclisinin kurulduğu alan engellilerin spor yapabileceği alan da olacak.

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Tarihi projelerle ilgili çalışmalarınız nelerdir?

Dr. Mustafa Erim: Şu anda Akdeniz Belediyesi eski bir Mersin evini restore ediyor. Burada Mersin’de yetişen yaşayan ve iz bırakanların tanıtıldığı bir müze yapıyoruz.

Güllü ailesi tarafından eski bir Mersin evi,  belediyeye karşılıksız olarak restore edilmesi için verildi.

Tabi bu konuyla ilgili ufak tefek prüzler var. Bu sorunları çözdüğümüz de çalışmalara başlayacağız. GÜLLÜ ailesinin bizden öncelikle talepleri şuydu. Bu evin içinde kendileri Girit mübadelesi esnasında Türkiye’ye gelenlerden Mersin’e yerleşenlerdi.

Bu mübadelenin de, mübadillerin gelenlerin anlatıldığı da bir alan olsun.

“Mesela bir Etnografya Müzesi.

Ama burada da Mersin’e dışarıdan yerleşimlerin tanıtıldığı bir alanın olması lazım.”

Çünkü biz şunu biliyoruz.

Şehirler öyle esrarengiz ve tılsımlı yerlerdir ki onlardan bahsetmeye ne bir ilahi kitap görürsünüz ne de bir yazar. Her bir yazarın, her bir şairin, bir düşünürün mutlaka şehir üzerine söylenecek bir sözü olmuştur. Dolayısıyla şehri sadece barındığımız mekanlar değil, gelecek kuşağa şekillendiren dönüştüren alanlar olarak görmek lazım. Bütün bu çalışmalar şehirde bunu şekillendiren geliştiren yapılar olarak oluşacak.

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Peki kısaca kadın meclisinizden de bahseder misiniz?

Dr. Mustafa Erim: Kadın meclisimizde özellikle Akdeniz’deki kadınlarla irtibat kuran ve belediyenin de bu konudaki işbirliği ile sıkıntılı yerlerde sosyolog, psikologla giden bir ekibimiz oluşturuldu.

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Peki önceden belediye önünde kermesler kuruluyordu. Şuan bu konuda belediyenin düşüncesi nedir?

Dr. Mustafa Erim: Bununla ilgili de yeni bir yapı oluşturuldu. İnşallah bu konuyla alakalı sizleri yeniden bilgilendireceğim.

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Mersin iline bakış açınız nasıl?

Dr. Mustafa Erim: Eğer siz şehri insanların barındığı, akşamları gidip yatttığı mekanlar olarak görürseniz şehre çok katkıda bulunmanız gerekmiyor.

Betonarme yapılarla sorunları çözdüğünüzü sanıyorsunuz ama aslında yaptığınız her yapı daha sonra gerek çevre açısından, gerek insanların yetişmesi ve gençliğin şekillenmesi açısından çok farklı faturalarla size dönebiliyor.

Bu şehirlerin katledildiğini hepimiz kabul edelim. Mersin’de de bunun örneklerini görüyoruz ve çok gariptir ki Türkiye’de şehirler kendi kent merkezini ve tarihi dokuyu korumak için uzun bir müddettir faaliyete geçtikleri halde Mersin bu konuda en  geri kalan şehirlerden birisi.

Şehrin merkezinde bir bit pazarı var. Geleneksel el sanatları yok oluyor.

” Tarihi kent merkezi çöktü”, “Çarşıya kimse gelmiyor” diyoruz…

Ama bu bit pazarının onarılması ve bit pazarındaki geleneksel yapıların yeniden yaşatılması inanın önemli bir adım olacak yeniden çarşının geliştirilmesi için…

Prof. Dr. Ahmet Özer: Sizin dediğiniz gibi Şehirler canlı varlıklardır,  cansız değiller…

“Bir şehri eğer katlederseniz, hava koridorlarını yok ederseniz caddelerini daraltırsanız, trafiğini keşmekeş haline getirirseniz. Yolunu, çamurunu, insanları strese sokacak hale getirirseniz o şehir size mutsuzluk ve hastalık olarak geri döner.

Can çekiştiğini görürsünüz, o can çekişme size de yansır.

Ama bir şehir bunlardan azade ise o sizi mutlu eder. O nedenle mesela kentleşme dersinde öğrencilerimize şunu söylüyoruz.

Bir şehre girdiğiniz de o şehrin yolları düzgün ise binaları çürük dişler gibi dizilmemişse hava koridorlari açıksa kentin anayasasından imar planı delinmemişse o kentin idarecileri kente çok iyi hizmet etmiştirler ve o kentin yaşayanları onlara müteşekkürlerdir.

Eğer kente girdiğinizde yollar eğri büyrü ise kentin anayasasından delinmişse binalar çürük dişler gibi dizilmişse, bir bina 5 katlı iken diğerinde üç beş kat daha fazla kaçak olmuşsa orda rüşvet vardır. Orada kentin iyi yönetilmemesi vardır.  Geri kalmışlığın bütün emarelerini görürsünüz. Dolayısıyla burda en büyük problemlerimizden biri de şu;  Bu kentte üç çeşit kent var.

1. Çürüyen bölgeler (Bunları yenilememiz lazım. En çokda Akdeniz’de..)

2. Tarihi bölgeler (Bunları da kullanarak korumaya açmamız lazım)

3. Sıkıştı kent yani çevre kentlere ihtiyaç  vardır.  Sağlık kentleri, üniversite kentleri gibi…

Mesela ben ilk geldiğimde Mersin Üniversitesi için “Allah’ın dağında, her tarafı tarla falan” diyorlardı.

Şimdi adım atamıyorsun… şehrin içinde kaldı.

Dolayısıyla bu anlamıyla da bir vizyona sahip olmak lazım.  Yalnız burada şöyle bir sorunumuz var. Bu konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Daha önce yapılan bir inovasyon çalışmasında Mersin’e 3T dediğimiz “Tarım Ticaret Turizm” şeklinde gelişme stratejisinin 3 aksi olarak konulmuş. Ben bunu eksik görüyorum. Bunu Vali Bey’e de belediye başkanlarına da söyledim.

Nedir eksikliği? Kısaca anlatayım. 

4 tane üniversitemiz var. 60 bine yakın öğrencimiz var. Bilim Teknolojimiz var. Dördüncü T’nin de eklenmesi lazım. Yani TEKNOLOJİ… Üniversiteler ile belediyeler şimdiye kadar çok iyi bir diyalog içinde olmadılar. Üniversiteler de de fildişi kulelerdi. Üniversiteleri de bu bağlamda eleştirilmeyi hakediyor. Yani kısacası üniversitelerin de işin içinde olması lazım. Bu nedenle kent konseyi, belediye ve bu dört ünivetsitemizi etkin bir biçimde değerlendirmeliyiz.”

– Prof. Dr. Ahmet Özer: Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Dr. Mustafa Erim: Tüm dünyayı etkisi altına alan covid-19’la ilgili sıkıntılı sürecinin bitmesini temenni ediyoruz. Sizinle de zaman zaman kent konseyinde bir araya gelerek Toros Üniversitesinin de sizin de deneyimlerinizden, tecrübelerinizden inşallah yararlanacağız. Bu güzel davet için çok teşekkür ederim. Ortak paydalar da yeniden buluşmak dileğiyle…”

Programda modaretörlük yapan Ahmet Özer ise şunları söyledi;

“Bu kentin sizin gibi iş alanında üreten, hem entellektüel, bilgi üreten, kitap yazan bu faaliyetlerini de kentte faydalı hale getirerek etkinliklerde kullanan Edebiyat Derneği olsun, kent müzesi olsun, tarihi değerlerimize sahip çıkan çeşitli faaliyetler de kente değer katan sizin gibi insanlara ihtiyacımız var. Bu noktada da sizi tebrik ediyorum. Bizim için, kentimiz için örnek bir şahsiyetsiniz.  İnşallah bu konuşmalarımız, sohbetlerimiz devam edecek. Teşekkür ediyorum” dedi.

Program sonunda Akdeniz Kent Konseyi Başkanı Mustafa Erim ise kendisinin çıkarttığı üç kitabını da Prof. Dr. Ahmet Özer’e hediye etti.

 

 

 

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
mersin web tasarım
mersin web tasarım

beyaz tesettür elbiseAyakkabıBot ve çizmeGünlük ayakkabıBot ayakkabı modelleriÇizme ayakkabıTerlik ayakkabıSandaletBabetSpor ayakkabıTopuklu ayakkabıİç giyimMayoÇorapFantezi giyimİç çamaşır takımlarıSütyenGecelikPijama takımıGece elbisesiPlaj giyimGiyimBüyük bedenEtekTrenckottarz eşofman takımları bayanMontGömlekPantolonT-shirtSweatshirtKırmızı elbiselerCeketÇantaÇanta aksesuarlarBebek bakım çantasıSpor çantaOkul çantasıLaptop çantasıPortföy çantaBel çantasıPostacı çantasıEl çantasıSırt çantaBebek bakım çantasıOmuz çantası