BAŞARILI İŞ İNSANI SAİT DERVİŞOĞLU İLE RÖPORTAJ GERÇEKLEŞTİRDİK « Manşet Mersin | Mersin Haber Sitesi

SON DAKİKA

BAŞARILI İŞ İNSANI SAİT DERVİŞOĞLU İLE RÖPORTAJ GERÇEKLEŞTİRDİK

Bu haber 16 Haziran 2022 - 15:08 'de eklendi ve 427 kez görüntülendi.

Mersin’in başarılı iş insanlarından Dervişoğlu Bakliyat Yönetim Kurulu Başkanı Sait Dervişoğlu ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

İş insanlığının yanı sıra sosyal sorumluluk projeleri ile Mersin’de örnek olan Sait Dervişoğlu yazarlığı ile de adından söz ettirmeye devam ediyor.

 ‘Ruhuma Mektuplar’ adlı kitabı ve sosyal sorumluluk projeleri ile alakalı röportaj veren Dervişoğlu “En büyük zevkim yeryüzünün en değerli varlığı olan insanı tanımak ve keşfetmek” diyerek sorularımızı yanıtladı.

RÖPORTAJ / İMREN SARI

– Sait Dervişoğlu kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Sait Dervişoğlu: 1979 yılı Kayseri Develi doğumluyum. Ama iki yaşından beridir Mersindeyiz. Dervişoğlu olarak sanayici bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisiyim.

Dedem 1949’lardan beri ticaret yapıyor bu ülkede… Hububat Bakliyat işleri yapıyoruz. Liseye kadar Mersindeydim sonra üniversiteyi İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okudum. Makine Fakültesi’nden mühendis olarak mezun oldum.  Sonrasında dünyanın bir çok yerini işim gereği gezme dolaşma imkanı buldum. 70’in üzerinde ülkeyi görmüşümdür. Dünya da hemen hemen gitmediğim yer yoktur. Ticaretle uğraşıyorum. Şirketin, Dervişoğlu grubun dış ticaretinden sorumluyum. Organik tarım yapıyoruz. Daha çok yurt dışı yatırımlarımız var. Ukrayna, Kazakistan, Etiyopya, Amerika Birleşik Devletleri ve Gana’da da kendi yatırımlarımız var. Ben daha çok dünya üzerindeki bu ticaretin Network’unden sorumluyum. Bu işleri yönetiyorum. Üç yabancı dilim var. İngilizce, Almanca ve Çince konuşuyorum.  İşim gereği üç yıl Çin de yaşadım. Çinceyi de öğrenme imkanı buldum.

-Bir çok ülkeyi gezmek sizin için ne ifade ediyor? Size ne gibi artıları oldu?

Sait Dervioğlu: Ben Roma mektuplar kitabımın başına şöyle bir cümle yazmıştım.

“En büyük zevkim yeryüzünün en değerli varlığı olan insanı tanımak ve keşfetmek”

Ben hep insanı baz aldım. Dolaştığım yerlerde insanların farklı kültürlerini tanımak istedim. Onların düşünce yapılarını tanımak istedim. Örneğin Paris’e gidipte herkes Eyfel kulesinde yahut Şanzeli de fotoğraf çektirmeye giderken ben daha çok kültürün içine inmeyi tercih ettim. Yani Parisliler nasıl düşünür. Örneğin bir akşam yemeğinde ordaki iş insanları meşhur bir restauranta beni davet ettiklerinde şu cevabı verdim. “Hayır ben sizin rutininize uymak istiyorum. Bugün bir yerde toplanıp arkadaşlar arasında ya da bir cafe de buluşacaksanız yahut bir ev toplantısında yemek yiyecekseniz ben orda olmayı tercih ederim” dedim. Çünkü oradaki sohbet oradaki yerel insanların daha çok fikirlerini anlamamı bu sayede fikirlerinden istifade edip yaşama tarzlarını da çok algılayabileceğim bir ortamda  olmuş oluyorum. Bunu dünyanın her yerinde yaptım. Yani ben hep insanı baz aldım. Çin de yaşadığım süreçte de bu böyle oldu… Çin’in çok iç kesimlerine kadar gittim. Çok meşhur kasabalılarında bu bilge insanlarla tanıştım. Hindistan, Çin, Nepal… Afrika’nın bir çok ülkesinde de hep insanlarla sohbet etmeyi tercih etmişimdir.

– Tam bu konuya değinmişken. Yani dünya da bir çok ülkeyi gezdiğiniz için sormak istedim. Sosyal faaliyetlerinizi takip ediyorum. Ya da bazı kesimlerde ihtiyacı olan insanların yanında görüyoruz sizi… Bu tür yardımlarda bulunmanızın sebebi çokca ülke gezmek, insanları tanımak veya o sırada insanların yaşadığı zorlukları gördüğünüz için mi oluştu?

Sait Dervişoğlu: Tabi dünyayı dolaşınca her zaman güzel şeyleri görmüyorsunuz. Dünyanın her yerinde bir mağduriyet var. Mağduriyetleri de görüyorsunuz. Esareti de görüyorsunuz. Bugün dünyanın bir yerinde bir şekilde kölelik halen devam ediyor. Bir şekilde bu düzen devam ediyor. Bunu ben bir köşe yazımda da yazmıştım insanlık olarak… Mesela Brezilya da sanırım 2008 yılıydı. Bir helikopteri Brezilyalı yerliler ilk kez görüyorlar ve ok atıyorlar. Bir tarafta bu yapılıyor bir taraftan da Elon Musk uzay serüveni adı altında iş insanlarını aya yahut işte uzaya getirip götürüyor.  Dünya da her şey aynı anda yürümüyor. İşte yanı başımızda  bir Ukrayna- Rusya  harbi var. Söyleseler inanmazdık. 2022 yılında dünya savaşla devam ediyor.  Savaşın bir çok mağduru var. Önce  çocuklar mağdur… Bununla da ilgili yazdım çokça.. Sonra kadınlar ve tabi bir çok insanlık bundan nasibini aldı hatta hepimiz nasibimizi aldık. Orda savaş oluyor hepimize yansıyor. Dolayısıyla dünyada gördüğüm bir çok mağduriyetler var. Örnek vereyim size. Madem sordunuz. Bugün Afrika da hala kız çocukları sünnet ediliyor. Bu bir mağduriyet. Yanlış bir inanış. Ama bu mağduriyeti yaşayan bir çok Afrikalı dostlarımız var. Bunları anlatıyorlar. İşte sorun cehalet… Cehalet bugün gelişmiş ülkelerde de var. Dünyanın her yerinde cehaletle savaşıyor insanoğlu. Bende demek ki buna karşı bir savaş açtım ki kendi içimde bu mağduriyetlere karşı sosyal sorumluluk projelerini böyle yürekten götürebiliyorum.

– Biraz da yazarlığınızdan ve kitaplarınızdan bahseder misiniz?

Sait Dervişoğlu: Roma Mektuplar ve Bir Anahtar Kalbi Açıyor adlı iki şiir kitabım var. Yeni kitabım ise Derviş’in fikri.

3. kitabım bir fikir kitabı. Köşe yazılarım var. Daha çok benim yazılarım insanlık ile alakalı yazılar. İnsanın içindeki nefse karşı mücadelesini ve insanın bunu fark etmesine yönelik yazılar yazıyorum. Yani içimizde ki en büyük düşman nefsimiz. Bugün çok iyi bir insan bile nefsine bir anda uyup büyük hatalar yapabiliyor. Bunu yenmek lazım. Bende buna yönelik bir çok yazı yazdım. Tabi bunun dışında liyakatla ilgili bir yazım var oda çokca beğenildi. İnsanlık diye alakalı yazım var. Sende mi brütüs diye bir yazım var. Aşık Seyrani de var tabi…

Aşık Seyrani demişken biraz da size ondan bahsedeyim.

Aşık Seyrani 1800’lü yıllarda yaşamış çok önemli bir Ozanımız. Yani dönemin Mevlanası diyebiliriz.  Bu bilge saraya kadar yükselmiş aşık atışmalarında çokca medrese eğitimi de görmüş. Alevi Bektaş-i dergahından kendisi sünni ama Alevi Bektaş- dergahından da geçmiş orda da çok güzel öğretileri almış bir halk ozanımız. Ve sonunda saray da haksızlıklara gelemeyip taşlamalarıyla öne çıkıp idama mahkum edilip kaçırılmış  ve belli bir süre sürgün edilmiş halk dostu.

Ben Aşık Seyrani’nin torunuyum burada. Biz aslında hepimiz Aşık Seyrani’nin soyundanız. Öyle olunca ona da bir minnet borcumuz var. Her yerde onun kelami ile konuşuyoruz. Köşe yazılarımda, sohbetlerimde hep Aşık Seyrani’nin söylemlerini unutturmamak için gençlere anlatmak için uğraşıyorum.

Roma Mektuplar kitabım da aşka dair bir şiir kitabı…

Tabi aşkın herkese göre belki farklı bir tanımı vardır. Ama ben aşkı şöyle tanımlıyorum. İçimizdeki en büyük aşk ilahi aşktır. Aşk belki bir insana karşı başlar ama sonunda hep ilahi aşka dönüşmüştür. Mecnunla ilgili bir hikaye vardır. Mecnun Leyla’la aşık olur ve dillere destan bir hal alır. Leyla’yı getirirler Mecnuna derler ki işte sana Leyla’yı getirdik. Der ki benim Leylam bu değil der artık. Orada  Leyla Mecnu’nun ilahi aşka ulaşmasına vesile olmuş. Bir nesnedir onun için yahut bir ikondur. Çünkü aşk biraz ulaşamamazlıkta gizli. Ulaştığınız vakit sanki yok olup giden bir umut… Siz ne kadar adım atarsanız sizden bir o kadar daha uzaklaşan bir kavram gibi. Bir umut gibi,  hayal gibi bir şey… Öyle olunca Roma Mektuplar kitabıma o yüzden aşka dair diyorum ama farklı şiirler de yazdım tabi…

Ben çok şiir okuyan özellikle Türk Edebiyatında ikinci yenileri çokça takip eden onlardan çokça esinlenmiş bir okurum, dinleyicim. Şiirlerimde bir Orhan Veli bir Cemal Süreyya tadı vardır. Bir Bedri Rahmi lezzeti vardır. Onlardan illaki etkilenmişimdir. Genelde serbest nazımla yazıyorum. Ama ölçü ile yazdığım denemelerim de oldu. Onlarda var Roma Mektuplar adlı kitabımda…

Tabi şiirin tanımı benim için hani meyve suyunun konsantiresi ne ise şiir de biraz duygunun özü oluyor benim için. Ben şöyle tarif ediyorum şiiri. İçinizdeki duyguyu en az kelimelerle kağıda dökerseniz bunu adı şiir oluyor. Bazen Yunus Emre diyor ya ‘malda yalan mülkte yalan gel biraz da sen oyalan..’

İşte bu bir şiir ama bunun içinde belki sayfalara dökeceğiniz kadar derin bilgiler var. O yüzden duygularımı döktüğüm sayfalar sonra şiir oluyor benim için.

– Bu kitabın geliri kız çocuklarına bağışlandı diye söylemiştiniz? Bize bu hikayenin oluşumundan bahseder misiniz?

 

-Sait Dervişoğlu: Ben bir yola çıktım. O gün kitabımın arkasına bir cümle yazdım. Bu kitabın gelirleri kız çocuklarına bağışlanmıştır.  Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir anda kitap çıkar çıkmaz öğretmen arkadaşımla dez avantajlı bir öğrencisinin bilgisayarı olmadığı için mağdur olan çalışkan bir kız çocuğuna kitabın gelirleri ile tablet alıp alamayacağımızı sordu bana. Tabi kitabın da gelirleri yok bu arada. Ülkemiz de kitap yazmak, satmak zarar bir iş. Okumuyoruz. Satında almıyoruz. Özellikle şu maliyetler de çokça zor. Kağıdın, mürekkebin, matbaanın maliyeti ile…  Neyse sonra o kızımıza bir bilgisayar gönderdik. Bir fotoğraf geldi ve bir yola çıktık. Ben 2500 yakın bilgisayarı bizzat kendim çocuklara dağıttım. Biraz işlerime ara verdim o süreçte… Hatta  bunu belgeselleştirdim. Son kısmında da  Ağrı’ya gittik. 4 gün Ağrı da kaldık bunu da belgesel yaptık. Sosyal medya da aşağı yukarı 200 bine yakın insan bu belgeseli izledi. Çok güzel geri dönüşler aldım. Ağrı’da yaşadığımız çok güzel anlarımız oldu. Ağrılı insanlarımız bizi bağırlarına bastılar bizi çok güzel ağırladılar. Onlara da buradan selam olsun.

– Derviş’in Yolu projesi nasıl oluştu? Sosyal sorumluluk projelerinizden de bahseder misiniz?

Sait Dervişoğlu: Sosyal sorumluluklara sıra gelince tabi üstümüze bir gömlek giydik.  Bu ömür boyu çıkaramayacağınız bir gömlek. Çokça projeler geldi. Otizmle ilgili. Otizm Derneği ile ilgili projeler yaptık onlara çokça destek olduk. Alzheimer Derneği vs.

Hatta esnafla ilgili bir proje de yaptım. Dedim ki baktık esnaflar zor durum da… Geçen sene Ramazan da ve pandemi de yerel esnaftan alışverişimizi yapalım diye bir video paylaştık. 700 bin kişi izledi sosyal medyada… Bu arada ülkemizde yangınlar da oldu biliyorsunuz. Tema vakfına o sıra da 10 bin fidan gönderdim. Ve diğer iş insanlarını da teşvik ettim.

Ben bunu yaptım belki arkamdan 1 milyon çıktı. 2500’e yakın çocuklarımıza tablet dağıttım ve sonra sosyal medya da 60 bine yakın izlenmem oldu.

Sonra bas bas bağırdım hadi beyler pamuk eller cebe diyerek… Türkiye’de 100 bin, Mersin’de ise 50 bine yakın tablet dağıtımına vesile olduk. Bu iş böyledir zaten yaptıklarımızdan çok yaptırdıklarımız. Bir şeyler yapmak önemli ama bunu bir rol model olup yaptırabilmek daha mühim.

Ben bir iş insanı olarak işime odaklanmışken keyfim yerindeyken. Biraz dertlenmek lazım dedim..  Yani dedim ki arkadaşlar, beyler herşey çalışmak, ticaret yapmak değil. Biraz da toplum için birşeyler yapalım. Bu yönde zaten bir iş insanının çıkıp çocuklar için altı ay işlerine ara verip koşturması bir örnektir. Ben bu örneği olmak istedim. Yani herkesin bir iyiliği vardır.  Kendimizde saklıdır ama büyüklerim bana şunu söylediler. Dediler ki sen bir kampanya yürütüyorsun. Dolayısıyla çocuklar için yapıyorsun bunu. Bas bas  bağır dediler. Bende çocuklar için sesimi yükseltebildiğim kadar yükselttim. Dedim ki böyle bir mağduriyet var arkadaşlar.  Ve biz bu mağduriyete sessiz kalmayalım. Lütfen hep beraber herkes elinden geldiğince yardımda bulunsun. Ve şöyle söyleyeyim bir çok insanda farketti bunu ve sağolsunlar o çocuklara tabletleri bizzat götürüp teslim ettiler.  Sonrasında ise bu tür projeleri başka derneklerle de yaptık. Sonunda da Derviş’in yolu diye bir projemiz ortaya çıktı. Dedik ki madem soy ismimiz Dervişoğlu bu projenin adını Derviş’in Yolu koyalım. Şimdi Derviş’in yolu devam ediyor. Ağrı’daki tablet dağıtımı projemize de ‘Derviş’in Yolu Ağrı’ dedik ama bundan sonraki süreçte projemiz şöyle;

Biz gençlere Anadolu ozanlarını anlatalım, tanıtalım diye bir yoldayız artık ve Anadolu’nun kaybolmuş unutulmaya yüz tutmuş ozanlarının Aşık Seyrani gibi sözleriyle, türküleriyle gençleri buluşturacağız. Her bölümde o yörenin bir türküsünü okuyacağım.

Dünyayı değiştiremeyiz belki  ama bir çocuğu değiştirebiliriz. Bir çocuğun hayatına dokunabiliriz ve gün gelir o çocuk tüm dünyayı değiştirebilir. Böyle bir umudumuz var. Bu umut için de çocuklar için koşturacağız.

– Son olarak söylemek istediğiniz birşey var mı?

– Sait Dervişoğlu: İnsan fikir üretmeli. Ben en çok fikir üretmeyi seviyorum. İşlerim gereği de oldukça üretkenim. Ben müzik yapıyorum, beste yapıyorum, şiir yazıyorum şuan da bir roman da yazıyorum. Elimden geldiği kadar günün yorgunluğunu üreterek atıyorum ben. Tabi üç oğlum var. Daha yaşları da küçük. Onlara da bir babalık vazifemiz var. Elimden geldiği kadar onları da üretmeye sevk ediyorum yani benim için keşfetmelerini sağlıyorum. Beraberim de götürüyorum onları… doğayı, tarihi sevdirmeye çalışıyorum. Mersin Kilikya bölgesindeyiz her yerimiz bir tarih… Her bölgemizin ayrı bir tarihi var. Ben onları bu tarihi yerlere götürüyorum. Onlara rehberlik yapıyorum. Anlatıyorum elimden geldiği kadar çünkü ağaç yaşken eğilir derler… biz de onlara bunları sevdirelim ki ileride bayrağı devralıp bu keşfe devam edebilsinler. Yani kısacası insan kendisini keşfedebilmeli.  Kendini keşfedebilirsen kendi içindeki mucizeyi farkedip kendi içindeki savaşı kazanabilirsen ilerleyebiliyorsun. En büyük savaşımız aslında kendi içimizde. Bizde bunun için kendi savaşımızı verirken kendi nefsimize karşı birazcıkta olsa insanlara faydalı olabilmenin yollarını arıyoruz.

Son olarak size beni motive ve mutlu eden bir yazıdan da bahsetmek isterim. Meslektaşınız olan gazeteci hanımefendinin bir yazısı…

Dünya Gazetesi’nin Afyon temsilcisi Hatice Naz hanım benim projelerim ile ilgili bir yazı yazmıştı.

Şöyle demişti Hatice hanım…

“Başını masasından kaldırmayan, yaşamla, toplumla, kültürle, sanatla, doğayla hatta insanla bağını koparan değil, yarattığı ekonomik faydayı toplumsal faydaya dönüştürecek katılımcı, eşit ve adil çözüm ile ortak refah odaklı iş insanlarımızın daha da artmasını izliyorum. İyilikler saklı kalmasın ki hepimize örnek olsun. Biz birlikte daha güçlüyüz.”

Bu süreçte anlatamayacağım kadar çok hikayem oldu. Çünkü hep insana dokunduk. Bunu yaparken de elimizden geldiği kadar adil olduk. Engelli, şehit çocukları, roman, otizmli, istismara uğramış çocuklarımız, mülteci, kimsesiz çocuklarımıza… Yani biz elimizdeki imkanları adil bir şekilde doğru yerlere ulaştırmaya çalıştık. Biz birebir yanlarında olduk. Bizim mücadelemiz ölene kadar devam edecek. Bu bir gönül yoludur. İçimizde bir aşk var. O aşkı bazen kağıda döküyoruz. Bazen şiire bazen yazıya döküyoruz.  Bazen de içimizde saklıyoruz ama en büyük enerjiyi oradan alıyoruz. Ve koşmaya da devam edeceğiz bu yolda…

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

beyaz tesettür elbiseAyakkabıBot ve çizmeGünlük ayakkabıBot ayakkabı modelleriÇizme ayakkabıTerlik ayakkabıSandaletBabetSpor ayakkabıTopuklu ayakkabıİç giyimMayoÇorapPijama takımıGece elbisesiPlaj giyimGiyimBüyük bedenEtekTrenckottarz eşofman takımları bayanMontGömlekPantolonT-shirtSweatshirtKırmızı elbiselerCeketÇantaÇanta aksesuarlarBebek bakım çantasıSpor çantaOkul çantasıLaptop çantasıPortföy çantaBel çantasıPostacı çantasıEl çantasıSırt çantaBebek bakım çantasıOmuz çantası