Demokratik Sosyal Hukuk Devletine yakışır şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti: tüm Dünyada ve vatandaşlarımız arasında uzun yıllardır özlemini duyduğumuz şahs-ı manevisini tekrar yücelterek onur duyacağımız ilerlemelere imzasını atmıştır.
Devletimiz Pandemi hastalıkla mücadelede yeni bir devir, yeni bir tarih sürecinde insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını olmazsa olmaz kabul etmekte; dinine, diline, uyruğuna, bakmaksızın geçmişte kendisine düşmanca tavır sergileyenlere bile sahip çıkarak yaşam için ihtiyaç duyduğu tıbbi ve hayati yardımları ayağına kapısına getirmektedir.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuyla salgın hastalığa karşı devlet vakarıyla tüm kesimleri kucaklayan insan odaklı bir mücadele sergilemesi dünya ülkeleri arasında takdir edildiği gibi; vatandaşlarımız arasında da büyük bir memnuniyet olgusu yaratmıştır.
Tarihten mirasçısı olduğumuz imparatorlukları kendinden saymayan bazı odaklar bile, bugün köklü Türk devlet tecrübesi ve geleneği sayesinde hem milletin hem de devletin her türlü salgına, tehdide, riske karşı dimdik ayakta durduğunu görmüşlerdir.
Dünyanın önemli bir kesiminin hayranlık duyduğu, gıpta ile baktığı Süper Güçler, sınırsız özgürlükleriyle övünenler, fırsatlar ülkeleri gibi tanımladıkları ülkeler, devletler, kurdukları kapitalist sistemler, kurulan bazı sömürgeci ittifaklar salgın karşısında adeta çaresiz kalmış, özellikle sağlık sistemlerinin çöküşünü sessizce izlemek durumunda kalmışlardır. O ülkelerin demokrasi ve insan hakları havarisi yöneticileri ülkelerinde yaşlı insanların ölümüne çaresizce seyirci kalmış ve insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek uygulamalara imza atmışlardır.
Şu durumda bizdeki bazı zihniyetlerin zaman zaman kendi insanından, hatta devletinden daha üstün gördükleri, Ortadoğu, Avrupa, Amerika, Asya ülkelerine sağlık yardımı yapan bir devlet haline gelmemiz asla bir tesadüf olamaz. Çalışıp üreten, öngörüp gelişen, gecesini gündüzüne ekleyen, vatan millet sevdalıları bugünlere gelmek için nelere katlandı görmek isteyenler için gerçekler ayan beyan ortadadır. Kaderimiz, istikametimiz geçmişte olduğu gibi bugün de yine Kızıl Elmadadır!
“Suda boğulan kurtarıcısına sarılır” sözü bize şunu hatırlatmaktadır. Dünya devletlerinin birçoğu bu sularda boğulmakta ve kendisine yeni bir kurtarıcı aramaktadır. Öyle bir kurtarıcıya sığınılıyor ki, bugün Avrupa’da Asya da her yerde Allah-u Ekber nidaları yankılanmaktadır. Ölümü yok oluş gibi anlayanlar şimdilerde İslam’a sığınanlar bilmiyorlar ki İslam’da yok oluş yoktur,öldükten sonra tekrar dirilme vardır. Ne var ki ölüm korkusu insanlığı sarmıştır. Bu öyle bir şey ki insanlığa yeni bir dünya nizamını tekrar kurduracaktır. Bu kurucu Allah’ın izniyle iman ve inanç sahiplerinin olacaktır. Asimetrik ve Hibrit savaşlarının yaşandığı çağımızda savunma, sağlık, tarım, lojistik ve ulaştırma ayrı bir ehemniyet kazanmakta; tıpkı Firavunun ülkesinde Yusuf (a.s)’a öğretildiği gibi bu kudrete sahip olanlar dünyada adaleti ve merhameti sağlayacağı gerçeği daha net bir şekilde görülebilmektedir. Hatırlanacağı üzere Firavun’un halkını mahkûm ettiği 7 yıllık kıtlıktan Yusuf (a.s) kurtarmıştı. Bu kurtarış, Allah’ın peygamberine öğrettiği ilimle gerçekleşmiş; Fakirle zenginin, asille kölenin, köylüyle kentlinin yerlerini değiştirmiş ve böylece Allah’ın adaleti tecelli etmişti.
Sonuç olarak ülkemizde savunma sanayi son yıllarda oldukça etkili gelişim sağlamış, sağlık sektörüne yapılan yatırımlar ülkemizi dünyanın kliniği haline getirmiş, tarımda kendi kendine yetebilen bir ülke kimliğini muhafaza etmiş, ulaşım ve lojistikte büyük atılım gerçekleştirmiş dünyanın sayılı ülkeleri arasında yerini sağlamlaştırmış, son salgın tehdidi karşısında ise dünyanın her anlamda gözbebeği haline gelmiştir.
Hiçbir şey tesadüf değildir…!